Grup üyeleri Portnoy’a tekrar düşünmesi yönünde telkinlerde bulunur. Bir diğer yandan başta John Petrucci olmak üzere müzisyenler, klavyenin arkasında Derek Sherinian yerine Jordan Rudess’ı görmek istemektedir. Bugüne kadar sorunun ne olduğu tam olarak anlaşılmasa da, DT Sherinian yerine 1995 yılında üç konser için anlaştıkları Jordan Rudess’ı dahil eder. Son albümdeki ticari kaygılara yumuşak bestelerle cevap veren grup üyeleri, bunun da hiçbir sonuç getirmediğini görünce tamamen kendi tarzını ortaya koymaya karar verir. Bu bağlamda plak şirketleri ile görüşüp bir ultimatom verirler: ”ya bizi kendi halimize bırakırsınız, istediğimiz gibi besteleriz ve prodüksiyonuna karıştırmayız, ya da biz artık yokuz”. Plak şirketi bir şekilde ikna edildikten sonra grup, temelleri önceki albümde zaten atılmış olan ‘Metropolis Part II: Scenes From a Memory’ adlı konsept albüm için stüdyoya girer. Bu kez prodüksiyon için masa başında John Petrucci ve Mike Portnoy vardır. Ayrıca, grup kendi içinde bir karar mekanizması kurmuştur; müzikal yönü ve sounduna ilişkin konularda John Petrucci, konserler, setlist, pazarlama vb işlerinde Portnoy’un yönlendirmeleri belirleyici olacaktır. Bu yönde bir karar herkesi rahatlatır. İşte bu parametreler kapsamında yazılan, Progressive Rock’un mihenk taşı ve DT’nin en başarılı albümlerinden olan Scenes From a Memory kelimelerle tarifi zor, karmaşıklığı ve duygusal yoğunluğu yüksek müthiş parçalar içerir. Biz bu şaheserden Fatal Tragedy adlı şarkıyı dinledik.
Roma’da bir konser sonrası JP şarap ticareti yapan bir arkadaşı ile buluşur. Grup ertesi gün tatildir. JP arkadaşından ‘bir şarap bağına bakacağım, istersen bana eşlik et’ teklifi alır. Gitarist, John Myung ile birlikte teklifi reddetmeyerek Floransa tarafına doğru yola çıkar. JP, tüccar arkadaşı ve JM şarap üreticisi ile buluşur ve sohbet ederler. Adam kibar biridir, üçlüyü şarapları ürettikleri yere götürmek ve abisi ile tanıştırmak ister. Böylelikle dördü birden adamın abisinin kale şeklindeki malikanesine doğru yola çıkarlar. Yolda şarap tüccarı abisinin tarihe ve savaşlara meraklı, şahsına münhasır bir tip olduğundan bahseder. 4ü birden yüksek bir kalenin içinde saklanan mekana ulaşır. Petrucci kalenin ihtişamından ve malikanenin kasvetli havasından etkilenmiştir. Ortada şövalyelere ait zırhlı levhalar, avlanmış hayvanların postları ve şiddeti çağrıştıran semboller vardır. Şarap üreticisinin abis çıkagelir, Godfather tiplemeli, ağzında purolu, saçları arkaya jölelenmiş bir beyefendidir. Beraber şarapların saklandığı karanlık depoya inerler. İçeri sadece pencereden süzülen ışık girmektedir. Adam, önce ‘Hannibal’ karakterinin malikanenin bulunduğu kasabada yaşayan bir tiplemeye dayanarak yaratıldığından bahseder. Sonra, şu an tarihi bir mekanda bulunduklarını, II. Dünya savaşı sırasında birçok düşman askerin kaçarak bu malikaneye ve bizzat içinde bulundukları odaya sığındığını fakat hepsinin öldürüldüğünü söyler. Hatta kimi askerler şarap fıçılarının içine girip saklanmaya çalışmış olsalar bile kaçamamış ve öldürülmüşlerdir. Petrucci duyduklarından ötürü epey tırsar ve bir an adamın onları öldüreceğini düşünür. Bunun üzerine oturur ve Count of Tuscany’i yazar.