Radyo Ses – Podcast 35

 

Podcast 35

Portekizli bir grup, Sullen. İlk dinlediğimde tarzlarını yine Portekizli bir başka gruba, ‘Oblique Rain’e epey benzetmiştim. Hatırlayacaksınız belki, Oblique Rain’e 21. programda yer vermiştik.
 
Sullen adlı topluluğun hikayesi, Oblique Rain’in dağılmasıyla başlıyor. 2013 senesinde gitar ve vokalde Flavio Silva’nın gruptan ayrılmasıyla, Oblique Rain farklı bir isimle daha kasvetli ve karanlık bir yöne gitme kararı alır. Gruba klavye ve solo gitar/geri vokal görevleriyle iki yeni müzisyen katılır ve Sullen, arka planda da bir örneğini dinlediğiniz ‘Post Human’ adlı albümün çalışmalarına başlar.
 
Oblique Rain’den sonra müzisyenler ufak bir boşluğa düşer ve 1 yıl kadar bir süreyle müzikal üretkenlikten uzaktırlar. Ana vokal ve gitar görevlerini üstlenen, ki grupta 3 gitarist olduğundan, canlı performanslarda sadece vokal yapan Cesar Texeira davulcu Marcelo Aires’i dürter ve bişeyler yapmanın gerekliliğinden bahseder. Topluluk, öncelikle kendi imkanları ile bir stüdyo kurar ve henüz ilk çalışmada ortaya her haliyle üç tam şarkı çıkmıştır. Birbirini halihazırda iyi tanıyan grup elemanları, nihayetinde bu programın da odağını oluşturan “Post Human” adlı albümü kaydeder. Biz de, Oblique Rain, Opeth ve Novembre severlerin dikkatini özellikle çekerek, 35. programı yayın odağı olan Sullen’dan iki şarkı ile açtık.
 
Sullen‘dan sonra, Almanya’dan tek kişilik bir post-metal projesi, We Deserve This geldi. Jan-Dirk Platek tarafından 2010’da başlatılmış. Müzisyen, albümlerindeki tüm enstrümanları tek başına çalıp, kaydedip, şarkıların miksaj aşamasını da kendisi hallediyormuş. Ses ve ışık teknisyeni olan Jan-Dirk, mesleğini icra ederken müziğe farklı yönlerden bakmayı öğrendiğini, hayatındaki en büyük idolün müzik öğretmeni olan dedesi olduğunu ve onun sayesinde birçok enstrümanı hızlıca öğrendiğini belirtmiş. Evet, şimdi  Jan-Dirk Platek’in tek kişilik projesi, We Deserve This ve albüme de ismini veren Pacific adlı şarkıyı dinledik.
 
35. yayında açılıştan sonra, progressive metal sınırlarında kalmak ile birlikte, tarzın post metal ve djent gibi daha güncel müzik türleri ile kesişmeyen ve DT okulu stilinde seyreden iki temsilcisine bakacağız. Bu bağlamda ilk konuğumuz Bulgaristan’dan bir topluluk olacak, ismi Pantommind. 1993’te kurulan grup, 2013’e kadar 3 demo ve 2 tam albüm yayınladıktan sonra, davulcu ve ressam Dragomir Mirkov’un çizimlerine odaklanmak istemesiyle dağılır. 1 sene sonra tekrar birleşen grup, 2015’te eleştirmenlerden tam not alan ‘Searching For Eternity’ adlı albümü piyasaya sürdü. Biz bu albümden Walk on adlı parçaya yer verdik.
 
Hemen ardından ‘geçmişe saygı’ bölümünde progressive metalin kurucularından Fates Warning ruhlara konuk oldu. Fates Warning 1983 yılında Jon Arch  ve Jim Matheos önderliğinde ABD’de kuruldu. Topluluğun ilk çalışmaları progressive metalin kurulmasına direk olarak katkıda bulundu. 97’den günümüze kadar olan periyotta ise grubun soundu daha progressive metal ile heavy metalın kesiştiği noktalara doğru ilerledi. Bu bağlamda, özellikle 1997 çıkışlı A Pleasant Shade of Gray adlı konsept albümün çok değerli olduğunu not düşelim.
 
Fates Warning ve Dream Theater arasında özel bir bağlantı var.A Pleasant Shade of Gray’de klavyeler konuk sanatçı kimliği ile Kevin Moore’a emanet edilmişti. Ayrıca Moore, 2000 çıkışlı Disconnected adlı albümde çalmış ve bestelere etkisini daha net bir biçimde hissettirmişti. Son olarak da Kevin James LaBrie, 1991 çıkışlı Parallels albümünde ‘Life in Still Water’ adlı eserde geri vokalleri seslendirmişti. Fates Warning ile ilgili söylenecek 1 dünya şey olsa da, grup elemanlarının işlerini podcastlerimizde değişik formlarda dinledik, buna 13. programdaki Redemption’u, 18. programdaki Gordion Knot’ı ve 21. programdaki OSI’ı örnek verebiliriz.
 

Progressive metalin klasik yönünü etüd ettikten sonra, 2012’de ABD’de kurulan bir djent grubuna, Sea in the Sky‘a yer verdik. Enstrümental bir proje olarak başlayan, daha sonra vokale Sam Kohl’un eklenmesiyle bugünkü 5 kişilik kadrosuna ulaşan Sea in the Sky’ın 3 adet EP’si var. Bunlardan sonuncusunun ismi Visions, ve biz de programa EP’nin açılış şarkısı olan Tread Lightly ile devam ettik. Akabinde, Californialı bir progressive metal grubu olan Intronaut çaldı. Şarkılarında jazz, fusion ambient ve sludge metal elementlerini görmek mümkün demiştik, çok yönlü bir sounda sahip grup için. Bugüne kadar birisi 2015 çıkışlı olmak üzere 5 albüme sahip grubun kadrosu ise şöyle: Gitar ve vokalde Sacha Dunable, gitar ve vokalde Dave Timnick, bas gitarda Joe Lester ve davulda Danny Walker. Biz bu yayında iki hafta önce Century Media etiketi ile yayınlanan ’The Direction of Last Things’ adlı albüme odaklandık. (Söylemeden geçmeyelim, 31. yayında Wings Denied’ın bir şarkısına yer vermiştik ve şarkı çıkışında Intronaut basçısı Joe Lester’ın güzel bir solosunu da dinlemiştik.)

 
Diğer yapımlarla kıyaslandığında The Direction of Last Things dinleyiciye daha sert, teknik ve akılda kalıcı melodileri sunmuş. Topluluk tüm albümü 4 günde kaydetmiş ve ortaya çıkan malzeme Devin Townsend ustaya sunulmuş. Biz de bu albümden ‘Digital Gerrymandering’ adlı parçayı çaldık.
 
Programdaki sükûneti ABD’den Vestacension ile yaşadık. Devamında, son şarkıda yayının odağı Sullen’a dönmeden önce, Almanya’dan bir Post-Rock grubunu, Colaris‘i dinledik. Yayının da odağı olan Sullen‘dan Broken Path adlı sapasağlam bir şarkı ile programı kapattık.
 
35. programı tekrar dinlemek isteyenler buraya tıklayabilir.