Radyo Ses – Podcast 30: Dream Theater Özel Yayınları

Radyo Ses’in 30. programında, kuruluşunun 30. senesini kutlayan progressive metal devi Dream Theater’ı inceledik.
 
Söz konusu DT olunca, 30 seneyi arka plan bilgiler ile 78 dakikaya sığdırmak yetersiz olacağından, 30. program iki ayrı bölümden oluşuyor. Birinci bölümde grubun ilk 15 senesini, 6 Degrees of Inner Turbulence albümünü de dahil ederek incelerken, ikinci bölüm ise son 15 seneyi işledi.
 
Bu seride amaç, grubu yakından tanıyanlar için Dream Theater’ın dinamiklerini biraz daha görünür kılmak,  grubu bilmeyenler için ise 30 senelik geçmişi olan efsane bir fenomeni temel noktalarıyla özetleyebilmek olacak. Bunun hakkını verebilmek için programı 2 büyük parçaya ayırdık. Birinci bölümü buradan, ikinci bölümü ise şuradan indirebilirsiniz.
 
 
Radyo Ses - Podcast 30: Dream Theater Özel Yayını, 1. Bölüm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 Radyo Ses - Podcast 30: Dream Theater Özel Yayını, 2. Bölüm
1985 yılında mahalleden de arkadaş olan John Petrucci ve John Myung’un Berklee Müzik okulunda Mike Portnoy’a rastlaması ile başlar serüven. 3’lü beraber çaldıktan çok kısa bir süre sonra aralarına Petrucci ve Myung’un da yakın dostu, yine bir müzik koleji öğrencisi Kevin Moore’u da   alarak 1994 yılına kadar sürecek olan çekirdek kadroyu oluşturur ve ismine de Majesty der. Haftanın beş günü yoğunlukla sürdürülen çalışmalar sonucu grup üyeleri girebilmek için çok büyük çaba sarfettikleri üniversiteyi bırakma yönünde karar alır ve tamamen müzikal kariyerlerine odaklanmayı tercih ederler.
 
DT Early Years 1985
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İlk zamanlar grubun karşısına çıkan en büyük zorluk mikrofonu teslim edecek birini bulamamalarıdır. Gerçekten de denemeye alınan elemanlar grubun mükemmeli hedefleyen sebeplerinden dolayı bir türlü beğenilmez; örneğin ya yeteri kadar yüksek tonları vuramıyorlardır, ya çok ‘serseri’ tiplerdir, ya imajları uymaz, ya da Dream Theater’ın ‘burada şarkıları ve vokal melodilerini biz yazarız, sen sadece söylersin’ yaklaşımı ile çalışmak istemeyen müzisyenlerdir.
 
Grup, iki albümlük materyal yazdıktan sonra kendilerinden yaşça büyük Charlie Dominici ile anlaşır ve 1989 yılında ilk albümleri olan When a Dream and Day Unite kadrosu şekillenir. Buraya kadar herşey tamam ise de, albüm kitapçıklarının basımına kısa bir süre kala grup ‘Majesty’ adının başka bir müzik grubuna ait olduğu bilgisini alır ve acilen yeni bir isim ve logo arayışına girer. Dream Theater ismi ise gruba Mike Portnoy’un babası tarafından tavsiye edilir.  30. programın ilk bölümünün açılışını When a Dream and Day Unite adlı ilk Dream Theater albümünden Ytse Jam ile yapmıştık. Aşağıda da o günlerde kaydedilmiş bir videoyu yayınlayalım.
 

Grubun ilk albümü ufak kesimler tarafından beğenilse de kayıt ve prodüksiyon kalitesinin çok kötü oluşu müzisyenlerin şevkini kırar ve ”acaba okulu doğru bir şey için mi bıraktık” sorusunu getirir akıllara. Bağlı bulunduğu plak şirketinden de çok az destek alabilen Dream Theater, sıradaki albüm için kendine başka bir firma arayacaktır. Bu arada yerel çapta verilen konserler de devam etmektedir. Grup, vokalist Charlie Dominici ile bazı sebeplerden ötürü yollarını ayırmaya karar verir. Portnoy bu konuda ‘biz gündelik işlerde çalışmak zorunda değildik ama Charles sabahtan akşama ek iş yaptıktan sonra bitik bir halde grup çalışmalarına geliyordu. Ayrıca o hariç hepimizin bir arabası vardı ve getir götür yapmaktan hoşlanmıyorduk. Aradaki yaş farkı da bizi sahnede farklı gösteriyordu’ der. Albümün istenen başarıyı yakalayamaması bir anlamda Dominici ile ilişkilendirilir ve grup vokalisti ile yollarını ayırır.
 
Grup bundan sonra uzun bir süre 200’ün üstünde vokalist dener, ta ki ellerine 1991 yılında Kanadalı Winter Rose adlı gruptan Kevin James LaBrie adlı birinin demosu ve vesikalık bir fotoğrafı ulaşana kadar. LaBrie derhal New York’a davet edilir ve birkaç haftalık deneme süresinden sonra gruba dahil edilir. Usta vokalistten ‘grupta bir Kevin daha olmasından ötürü göbek adını, yani James’i kullanması istenir’. 1992 yılında grup bu kadro ile ikinci albümü Images and Words’ü yayınlar ve çok büyük bir ticari başarı elde eder. İlk albümünde şarkılarını radyoya taşıyamayan grup, Pull me Under’ı dinleyicilerin dikkatine sunmayı başarır, artık Dream Theater sadece ABD’de tanınan yerel bir grup değildir, lakin grup uzakdoğu ve Avrupa turlarına bu  albümden sonra çıkmış ve biletleri tükenen konserler ile hayran kitlesini geliştirmiştir.
 
images and words
Grubun anılarından okuduğumuz kadarıyla albüm her ne kadar başarılı olsa da prodüksiyon süreci epey sancılı geçmiştir. Üst düzey 4 müzisyenin her birinin kendi soundu hakkında ciddi fikirlere sahip olması, albümü üreten David Prater’ın egosu da devreye girince, içinden çıkılmaz bir hal almış o zamanlar. Prater, Mike Portnoy’un davullarında trigger kullanacak ve Portnoy’un bundan albümden çok sonra haberi olacaktır. Ayrıca Prater John Petrucci ile de ciddi fikir ayrılıkları yaşamış, ‘kabiliyetsiz insanlar’ diye tanımladığı grubun elde ettiği başarıyı kendisine bağlamıştır. Bu bilgileri verdikten sonra Images and Words’den ‘Learning to Live’ adlı parçaya yer verdik.
 
Images and Words kapsamında başarılı geçen turun ardından grup Awake adlı albümün çalışmalarına başlar. Plak şirketi dönemin extrem metal akımından para kazanacağını düşünmüş olmalı ki, müzisyenleri daha sert besteler yapmaya zorlarlar. Belki de bunun da etkisiyle Petrucci 7 telli gitarını ilk kez Awake albümünde kullanmış ve grup Lie gibi ağır bir besteye imza atmıştır.
 
Dünya çapında üne kavuşan Dream Theater’da işler yolunda gitse de, bir kişi, Kevin Moore, aşırı ilgiden rahatsızdır. Mütevazi ve kendi halinde bir kişilik olan Moore, turlarda giderek içine kapanmakta ve diğer 4 eleman ile arasına giderek daha çok mesafe koymaktadır. Moore’un gruba getirdiği besteler ‘avant-garde ve elektronik’ tipte olduklarından sürekli veto edilmektedir. Buna rağmen grup ’To Live Forever’ adlı parça yerine Awake albümüne şaheser niteliğindeki ’Space Dye West’ adlı şarkıyı alır. Ayrıca, yine radyomuzda çaldığımız ‘Eve’ de 78 dakikalık limit aşıldığından albüm tracklistinden çıkarılır. Portnoy, Space Dye West için ‘Kevin’in ayrılacağını bilseydik kesinlikle albüme koymazdık’ demiştir. İyi ki bilmiyorlarmış. Biz 30. programın ilk bölümündesözlerini Kevin Moore’un yazdığı ve sıkışıp kalmış bir adamın hikayesini anlatan 6:00 adlı şarkıya yer verdik.
 
Awake, Images and Words albümü kadar yüksek bir ticar başarıya ulaşmaz, fakat barındırdığı Silent Man, Erotomania, Caught in a Web gibi eserler ile Dream Theater severler için özel bir albüm olarak anılır. Klavyecisini ve kurucu elemanını kaybeden grubun yolu 1995 yılında birkaç konserliğine Jordan Rudess ile kesişir. Petrucci ve Portnoy, Rudess’ı kadroda görmek istese de, tecrübeli klavyeci tercihini Dixie Dregs’ten yana kullanır. Bunun sonucunda Awake albümünün turu için Derek Sherinian kadroya dahil edilir. Aşağıda Dream Theater ve Jordan Rudess’ın yollarının ilk kesiştiği konserin videosunu bulabilirsiniz.
 

Turun 2. ayağından hemen önce tatil yaparken gıda zehirlenmesi yaşayan James Labrie sürekli ve şiddetli kusmalardan ötürü ses tellerine ciddi şekilde zarar verir. Doktorların ‘en az 1 sene şarkı söylememen gerekiyor’ tavsiyesine aldırış etmeyen Kanadalı müzisyen grupla turlamaya devam edecek ve sesinin 2004 senesine kadar geri gelmediğini söyleyecektir. Bunun detaylarına ikinci programda gireceğiz.
 
Tur bitiminde grup A Change of Seasons adlı EP’yi kaydeder. A Change of Seasons esasen Images and Words için yazılmış, o zamanlar 16 dakika uzunluğunda olan bu epik şarkı plak şirketi tarafından albüme alınmamıştı. Albümün prodüksiyonunu, Images and Words’ten tanıdığımız David Prater üstlenir. Grup, bu sefer Prater ile ciddi tartışmalar yaşamaz ama Prater LaBrie’den 25 dakikalık koca parçayı bölüm bölüm değil de tek seferde söylemesini isteyince ortalık karışır.
 
Yayında A Change of Seasons’ın tamamına yer veremedik ama en azından ufak bir parçasını çalabildik.
 
a change of seasons
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
A Change of Seasons yayınlandıktan sonra grup, konserler, fanlar ve tanınırlık açısından istediği yere gelmiş bulunsa da, plak şirketleri ile olan ilişkileri bir türlü ilerleme kaydetmemektedir. Şöyle ki, şirket, grubun tanıtımında yetersiz kalmakta, üstüne üstlük Dream Theater’a yeni bir single ve daha kolay sindirilebilen şarkılar yazmasını salık vermektedir. Images and Words ile yakalanan ticari başarının tekrar edilememesi, şirketin elindeki en önemli kozdur. Grup bu ve benzeri baskıların sonucunda Falling Into Infinity adlı farklı bir albüm çıkarır. Şarkıların yaratılış süreci hakkında birçok ilginç anekdot var, ben programda sadece birkaçından bahsetmiştim. İlk adı You or Me olan, sonradan You Not Me diye değiştirilen şarkı için John Petrucci, plak şirketinin de zorlamasıyla 1 günlüğüne California’ya uçup Desmond Child ile beste üzerinde çalışmıştır. Mike Portnoy bunu ”Dream Theater o güne kadar hangi besteyi nasıl çalacağını kimseye sormamıştı. İç işlerimize kimseyi karıştırmıyorduk” diye karşılarken John Petrucci ise farklı fikirlerden esinlenmenin herhangi bir problem yaratmayacağın düşünüyordu. Ayrıca Portnoy, Hollow Years ve Petrucci’nin ölen babası için yazmış olduğu Take Away My Pain’in prodüksiyonda aşırı makyajlandığını ve şarkıların ilk hallerinin çok daha güzel olduğunu belirtir. Davulcu plak şirketine olan öfkesini ‘New Millenium, Burning My Soul ve Just let me Breahte’in sözlerinde dile getirmiştir. Son olarak, grup yine 2 cD’lik malzeme yazmış ama birçoğunu, buna Metropolis Part II da dahil, şirketin isteği doğrultusunda albüm dışında bırakmak zorunda kalır. Bu bilgileri verdikten sonra Falling Into Infinity’den Trial of Tears’ı dinledik.
 
falling into infinity
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Falling Into Infinity’den sonra dünyayı turlamaya devam eden Dream Theater grup olarak ilk ciddi türbülansını yaşar. Tur esnasında Mike Portnoy’un alkole düşkünlüğü epey artmış ve az evvel saydığımız sebeplerin de etkisiyle agresifliği rahatsız edici boyutlara ulaşmıştır. Yüksek ihtimalle Portnoy, başından beri kontrolünü elinde tuttuğu grubun avuçlarından kaydığını düşünmektedir. Turun sonlarına doğru yetenekli davulcu arkadaşlarına grubu bırakmaya karar verdiğini söyler; hatta Once in a Livetime’daki Speak to me videosunun kaydedildiği konser olan Rotterdam konseri, aşağıda da görüntüleri mevcut, Portnoy’un veda konseri olacaktır.
 

 

Grup üyeleri Portnoy’a tekrar düşünmesi yönünde telkinlerde bulunur. Bir diğer yandan başta John Petrucci olmak üzere müzisyenler, klavyenin arkasında Derek Sherinian yerine Jordan Rudess’ı görmek istemektedir. Bugüne kadar sorunun ne olduğu tam olarak anlaşılmasa da, DT Sherinian yerine 1995 yılında üç konser için anlaştıkları Jordan Rudess’ı dahil eder. Son albümdeki ticari kaygılara yumuşak bestelerle cevap veren grup üyeleri, bunun da hiçbir sonuç getirmediğini görünce tamamen kendi tarzını ortaya koymaya karar verir. Bu bağlamda plak şirketleri ile görüşüp bir ultimatom verirler: ”ya bizi kendi halimize bırakırsınız, istediğimiz gibi besteleriz ve prodüksiyonuna karıştırmayız, ya da biz artık yokuz”. Plak şirketi bir şekilde ikna edildikten sonra grup, temelleri önceki albümde zaten atılmış olan ‘Metropolis Part II: Scenes From a Memory’ adlı konsept albüm için stüdyoya girer. Bu kez prodüksiyon için masa başında John Petrucci ve Mike Portnoy vardır. Ayrıca, grup kendi içinde bir karar mekanizması kurmuştur; müzikal yönü ve sounduna ilişkin konularda John Petrucci, konserler, setlist, pazarlama vb işlerinde Portnoy’un yönlendirmeleri belirleyici olacaktır. Bu yönde bir karar herkesi rahatlatır. İşte bu parametreler kapsamında yazılan, Progressive Rock’un mihenk taşı ve DT’nin en başarılı albümlerinden olan Scenes From a Memory kelimelerle tarifi zor, karmaşıklığı ve duygusal yoğunluğu yüksek müthiş parçalar içerir. Biz bu şaheserden Fatal Tragedy adlı şarkıyı dinledik.

 
scenes from a memory
 
Scenes… yayınlandıktan sonra grup dünya turnesine çıkar ve konserlerde albümün tamamını sahneye konmaktadır. Bu turnelerden sonuncusu olan New York showu canlı konser DVD’si olarak ”Metropolis 2000: Scenes from New York” ve 3 CD’lik ‘Live Scenes from New York’ adıyla 11 Eylül 2001 tarihinde piyasaya sürülecektir. Audio CD versiyonunun kapağında New York’un sembolu olan bir elma ile bu elmanın yanmasıyla ateşlerin sardığı ikiz kuleler ve özgürlük anıtı resmedilmektedir (aşağıdaki grafikte). Albümün piyasaya sürüldüğü gün 11 Eylül olayları patlak verir. Grup bu büyük tesadüf karşısında şoke olur ve albümü toplatmaya çalışır. Mevzubahis konserle ilgili diğer bir anı da Mike Portnoy’un konser bitiminde yaşanan tüm stresten ve koşuşturmacadan ötürü hastaneye kaldırılmasıdır.
 
 
Live scenes from new york
Tur, albüm kaydı ve yine tur çemberinden sonra Dream Theater 6. albümleri olan Six Degrees of Inner Turbulence için yine stüdyoya girer. Plak şirketi, önceki albümün getirdiği gelirlerden etkilenmiş olacak ki, grubun çift CD’lik bir albüm yapmasına izin verir. Albüm genel anlamıyla Mike Portnoy’un alkol ve madde bağımlılığından kurtulma sürecini anlatır. Programın sonunda Six Degrees of Inner Turbulence’tan ‘Misunderstood’ ile baş başa bıraktık sizi ve böylece Radyo Ses’te iki büyük bölümden oluşan Dream Theater dosyasında ilk bölümün sonuna geldik. Dinleyen, görüş ve önerilerini esirgemeyen ve takip edenlere kalpten teşekkürler ile, yayının linkini şuradan vermiş olalım.

İkinci bölümde yayına Mike Portnoy’un hakkında ‘aşk şarkısı yazamıyorum, bari nefret şarkısı yazayım’ dediği, Train of Thought albümünden Honor Thy Father ile başladık.
 
Train of Thought albümünün yayınlanmasının ardından grup yine dünya turuna çıkar ve turun son ayağı olan Budokan’da ‘Live at Budokan’ adlı konser DVD’sini kaydederler. Turne bitiminde stüdyoya girerek 8. albüm için kolları sıvayan ABD’li grup, birçok hayranı tarafından beğenilecek olan Octavarium’u kaydeder. Albüm, 8 ve 5 sayılarına gönderme yapar, ki biri grubun toplam albüm sayısı, diğeri de gruptaki müzisyenlerin sayısıdır. Yayında Octavarium’dan politik içeriğe sahip olan Sacrified Sons’ı dinledik.
 
Grubun sıkı bir albüm çıkarma-turneye çıkma-turne dönüşü yeni albüm yazma pratiği vardı. Octavarium’dan sonra bu biraz bozuldu çünkü müzisyenlerin ciddi bir dinlenmeye ve aileleriyle vakit geçirmeye ihtiyaçları vardı. Belki de müzikal anlamda hangi yöne gitmek istediklerinden de emin değillerdi. Bir diğer yandan, grubun Atlantic Records ile yaptığı 7 albümlük sözleşme Octavarium ile sona ermiş, prog. müziğin duayenleri yeni bir plak şirketi ile, Roadrunner Records ile anlaştığını deklare etmişti. Bu şartlar altında grup daha sakin bir kafa ile stüdyoya girer ve Systematic Chaos olarak bilinecek 9. albümü kaydeder. Albüm Dream Theater hayranlarını Octavarium ve ToT’a göre daha çok tatmin eder. Özellikle de In the Presence of Enemies Part I ve II sound ve yazım tekniği ile Images and Words günlerine bir selam gönderir. Roadrunner’ın doğru pazarlama stratejileri ile listelere de iyi bir giriş yapar Systematic Chaos iyi eleştiriler toplar. Bu bilgileri de verdikten sonra In the Presence of Enemies Part I’a yer verdik.
Sıradaki albüm Mike Portnoy’un ”İçinde A Change of Seasons, Octavarium, Pull me Under, Learning to Live ve Glass Prison gibi tınıları barındıracak” dediği bir albümdür. Black Clouds & Silver Linings 23 Haziran 2009’da dinleyicilerin beğenisine sunulur. Yayında, albümün son parçası olan Count of Tuscany’nin ilginç bir hikayesine değindik, şöyle ki:
 
Roma’da bir konser sonrası JP şarap ticareti yapan bir arkadaşı ile buluşur. Grup ertesi gün tatildir. JP arkadaşından ‘bir şarap bağına bakacağım, istersen bana eşlik et’ teklifi alır. Gitarist, John Myung ile birlikte teklifi reddetmeyerek Floransa tarafına doğru yola çıkar. JP, tüccar arkadaşı ve JM şarap üreticisi ile buluşur ve sohbet ederler. Adam kibar biridir, üçlüyü şarapları ürettikleri yere götürmek ve abisi ile tanıştırmak ister. Böylelikle dördü birden adamın abisinin kale şeklindeki malikanesine doğru yola çıkarlar. Yolda şarap tüccarı abisinin tarihe ve savaşlara meraklı, şahsına münhasır bir tip olduğundan bahseder. 4ü birden yüksek bir kalenin içinde saklanan mekana ulaşır. Petrucci kalenin ihtişamından ve malikanenin kasvetli havasından etkilenmiştir. Ortada şövalyelere ait zırhlı levhalar, avlanmış hayvanların postları ve şiddeti çağrıştıran semboller vardır. Şarap üreticisinin abis çıkagelir, Godfather tiplemeli, ağzında purolu, saçları arkaya jölelenmiş bir beyefendidir. Beraber şarapların saklandığı karanlık depoya  inerler. İçeri sadece pencereden süzülen ışık girmektedir. Adam, önce ‘Hannibal’ karakterinin malikanenin bulunduğu kasabada yaşayan bir tiplemeye dayanarak yaratıldığından bahseder. Sonra, şu an tarihi bir mekanda bulunduklarını, II. Dünya savaşı sırasında birçok düşman askerin kaçarak bu malikaneye ve bizzat içinde bulundukları odaya sığındığını fakat hepsinin öldürüldüğünü söyler. Hatta kimi askerler şarap fıçılarının içine girip saklanmaya çalışmış olsalar bile kaçamamış ve öldürülmüşlerdir. Petrucci duyduklarından ötürü epey tırsar ve bir an adamın onları öldüreceğini düşünür. Bunun üzerine oturur ve Count of Tuscany’i yazar.
 
Sen her gün kork Petrucci dedik ve Count of Tuscany ile baş başa bıraktık dinleyicileri.
 
Black Clouds & Silver Linings albümünden sonra Dream Theater tanınırlığını bayağı arttırmış, Iron Maiden’ın Madison Square Garden’daki efsanevi konserinin açılışını dahi yapmıştır. Turneden dönen Dream Theater sıradaki albümün yönünü tartışmak üzere menajerlerinin kiraladığı bir süitte toplanır. Sözü öncelikle grubun menajeri alır ve toplantının temel çizgileri belirlenir. Bu sırada Mike Portnoy beklenmedik bir şekilde araya girer ve söylemek istediği çok önemli şeylerin olduğunu belirtir. O anda, James LaBrie ‘evet tabi, gruptan ayrılmak istediğini söyleyecek’ diyerek içinden geçirse de bu garip fikre güler geçer. Fakat Portnoy’un ağzından çıkanlar hemen hemen bu yöndedir. Usta davulcu ‘DT olarak bence iyi bir araya ihtiyacımız var, yoksa işin sonunda dağılacağız. Grup olarak çalışmalarımızı askıya almayı öneriyorum’ der. Tahmin edileceği üzere bu öneri herkeste şok etkisi yaratır. Grup üyeleri önce Portnoy’u ikna etmeye çalışır. Davulcu buna yanaşmaz. Daha sonra, başta JP, ne kadar süre ara vermenin Portnoy için yeterli olacağını sorgular. Gelen cevaplar tatmin edici değildir; 1 sene? 3 sene? 5 sene? Portnoy’un tek söylediği, tarihte birçok büyük grubun dağılıp tekrar birleştiğidir. LaBrie o anı şöyle açıklar ”DT tarihinde, olmadığımız kadar iyi bir yerde idik ve bu henüz başlangıç idi. Enerji doluyduk. Evet Mike son konserlerde biraz daha mesafeli ve farklıydı, ama böyle bir teklifle geleceğini ciddi olarak düşünmüyordum. İlginç, suit en gösterişli konserimizi birkaç hafta önce verdiğimiz Madison Square Garden’ı cephede görüyordu. Balkondan o tarafa bakarken bunların olacağını hiç düşünemezdim’.
 
 
Grup meseleyi oylar ve Portnoy 4’e karşı 1 kalır; bunun da anlamı açıktır. Davulcu daha fazla birşey söylemeden odadan çıkar, artık gruptan ayrılmıştır. İlerleyen günlerde JP Portnoyu ikna etmek için çok çabaladıklarını, ama ustanın yaptığı müzikten keyif almadığını defalarca söylediğini belirtir. Artık DT için bir defter kapanmak durumundadır. Grup, görüntülerini de aşağıda izleyebileceğiniz bir davulcu bulma sürecindedir ve birbirinden iyi müzisyenler stüdyoya çağrılır. Twitter’dan bu seçmelerin linklerini yayınladım. Denemelerden sonra Dream Theater daha önce Steve Vai ve Annihilator gibi gruplarla da çalışmış, Berklee’de vurmalı çalgılar bölümünde doçentlik görevini de yürüten Mike Mangini ile anlaşır.
 

 

Bu arada sıradaki albümün çalışmaları da başlamıştır. Bu kez, Petrucci’nin yanı sıra Jordan Rudess, John Myung ve James LaBrie de beste sürecine katkıda bulunmuş, hatta Myung Scenes From a Memory’den bu yana ilk kez sözleri ile grubu desteklemiştir. Şarkılar Mike Mangini olmadan kaydedilmiş ve davullar JP tarafından elektronik olarak yazılmıştır. Bundan bahsederken JP  ‘davulları yazmak giderek keyif aldığım bir hobiye döndü; Mike ile telefonlaşıp onunla partisyonları çalıp çalamayacağını hakkında  geyik yapıyordum’ der.
 
A Dramatic Turn of Events, birçoklarının düşündüğü gibi, grubun Mike Portnoy ayrıldıktan sonra yaşadıklarına değindiği bir albüm değildir. JP sözler açısından bakıldığında dünya tarihinde önemli yere sahip olayları anlattıklarını söyler. Ayrıca grup, müzikal olarak Portnoy’un ayrılmasının ardından kafalarında soru işareti oluşabilecek hayranları memnun etmeye çalıştıklarından bahseder. Birazdan albümün açılış parçası da olan On the Backs of Angels’ı dinleyeceğiz. Şarkı yapısal olarak Pull Me Under’a çok çok benzer ve klasik DT soundu ile yoğrulmuştur. Sıradaki şarkı olan On the Backs of Angels’u bir de bu açıdan dinledik.
 
Radyo Ses’te iki büyük bölümden oluşan Dream Theater dosyasının son bölümüne gelip seriyi son albümden ‘Along for the Ride’ adlı eser ile kapatmıştık. Albüm, grup elemanlarının verdikleri röportajlara bakacak olursak, epey pozitif ve eğlenceli bir ortamda kaydedilmiş. Temelde John Petrucci’nin getirdiği fikirler stüdyoda ortak olarak geliştirilmiş ve bu amaçla tüm enstrümanlar mikrofonlanmış.
 
Albümün ismi özellike grubunu adını taşıyor. John Petrucci bunu ‘fanlara hala burada olduğumuzu, son hızla devam ettiğimizi gösteren referans bir albüm sunmak istedik’ diyerek belirtir. Grup üyeleri, farklı yaklaşımlara yer verebilmek için şarkıları kısa tutmaya çalışmış ve Jordan Rudess kısa süreli besteler yapmanını çok zor olduğunu söylemiştir. Albümdeki yaylıları Berklee Müzik Koleji öğrencisi Eren Başbuğ’un aranje ettiğini de belirtelim, hatta canlı olarak izlemek isteyenler varsa, grubun son konser DVD’si Breaking the Fourth Wall’a bir göz atabilir.
İki programlık Dream Theater’a saygı serisinde 30 senedir kalitesinden ödün vermeyerek bugünlere gelen bir progressive metal devini işledik. Bu seride amaç, grubu yakından tanıyanlar için Dream Theater’ın dinamiklerini biraz daha görünür kılmak,  grubu bilmeyenler için ise 30 senelik geçmişi olan efsane bir fenomeni temel noktalarıyla özetleyebilmek idi. Bunun hakkını verebilmek için programı 2 büyük parçaya ayırmıştık. Belirtmeden geçmek olmaz, gruba dair bilgileri size ulaştırırken ağırlıklı olarak Rich Wilson’un ‘Lifting Shadows’ adlı Dream Theater biyografisinden faydalandık. Programın 1. bölümünü buradan, 2. bölümünü ise şuradan indirebilirsiniz.
 
Programı yaymak ve daha çok kişiye seslenebilmek, müziği paylaştıkça çoğaltabilmek için yardımınızı esirgemeyin, bizi Twitter ve Facebook hesaplarımızdan takip edin.
 
Dinleyin, keşfedin, öğrenin ve paylaşın 🙂